28 Nisan 2018 Cumartesi

Bordro Mahkumlarının Tatil Açmazları - 4 Yunanistan


Tekrar merhaba, yaz geliyor ve tatile yazılarımıza devam ediyoruz.

Yunanistan tatili son dönemde beyaz yakalılar arasında çok revaçta özellikle orta kademede sıkışıp kalanlar arasında. Şimdi bu kademedekilerin işi çok zor, hem hiçbirşeyden geri kalmamak istiyorlar , hem de bunu sağlayacak paraları yok. Çocuk özel okulda okumalı, tatile resort - yurtdışı - Çeşme/Bodrum gidilmeli, marka kılık kıyafet alınmalı vırt zırt... Bankaların ihtiyaç kredilerini çoşturan kitle bunlar işte. Hiçbirşeyden geri kalmak istemeyen orta seviye beyaz yakalılar. Ozel okula gitsin ama Doğa olmaz o McDonalds gibi... Ailenin Ayvalıkta yazlığı var ama olmaz illa ets’den 12 ay taksitle para saçalım, illa marka çanta olsun (Kızılay dağıtmış gibi Michael Kors var bayanlarda ki bu marka esasen bi Türkiye’de bu beğeniyi görüyor).. Neyse tabii bu masraf sarmalı ve artmayan maaşlar düşünüldüğünde arada sırada yapılan zengin tatillerine bazı akli selim orta seviyeli beyaz yakalılar dur dedi.

Yunanistan esasen yeni bir keşif değildi. Para sıçan kesim zaten Mikanos ve Santorini’den haberdardı. Orta kesim için Yunanistan; Kavala, Tasos, Halkidiki ve Selanik’e yapılan genelde araba ile gidilen bir tatildi.  Motorcuların ve kampçıların senelerdir gittikleri bu yerler gezi bloglarının, motosiklet vloglarının artması ile bilinir oldu. Sonra millet yavaş yavaş Alaçatı’da bize sokuyorlar 4 halka kalamara dünya para veriyoruz suyun karşı yakasında hayvanın kendisini o fiyata yiyoruz demeye başladı. Böylelikle ilkokul kitaplarından  beri körüklenen Yunanlıları suya döktük söylemi kardeş halklar, aslan komşi söylemine döndü. 





Orta seviye beyaz yakalılar hayatlarında ilk defa paralarının karşılığını aldılar ve bu onlara çok tatlı geldi. Kulaktan kulağa aslında Yunanistan’a araba ile gitmenin İzmir’e gitmek kadar sürdüğü, alaçatıda 3 günde harcanan paraya 1 hafta tatil yapılabildiği ortaya çıktı.

Buna bir tek Alaçatıda işyeri açan İstanbullular bozuldu ama düzeni değiştirecek bir durum olmadığından yaz geldiğinde gazetelerin ege eklerinden öteye giden bir serzeniş olarak kaldı.

Neyse Yunanistan tatilleri facebooklardan, instagramlardan 7 cihana duyruldu, dev kalamarlar ve barbayanniler like şampiyonu oldu ve Yunanistan tatili birden bire beyaz yakalıların vazgeçilmezi oldu.






Şimdi bu arkadaşların en büyük korkusu, çok Türk gidiyor işallah bozulmaz oraları (meali adamlar uyanıp bizde sokalım bunlara demesinler;)

Neyse sonuçta ben de gittim, tavsiye ederim...

13 Nisan 2018 Cuma

Bordro Mahkumlarının Tatil Açmazları - 3 Fethiye Hillside

Fethiye Hillside bir fenomendir beyaz yakalılar ve patronlar arasında. Paran olsa da gidemezsin. Misal şimdi deneyin ve temmuz’a agustos’a bir hafta yer ayırmaya calışın, yer yoktur. Ben ocakta denedim bu sene temmuz için yer yoktu. Öyle her beyaz yakalı gidemez, director seviyesi ve üstü, veya altında olupta aileden zenginler veya bonus alanlar veya ıkına sıkına para biriktirip hırs yapanlar. Son derece pahalıdır. Zaten mekanın kapasitesinin sınırlı olması ve paran olsa bile gidememen mekanı verdiği “cok iyi” hizmetle bir istek objesine dönüştürmüş durumdadır.

Hillside muhteşem bir doğaya kurulmuş bir tesistir. Denizi muhteşemdir, birkaç sene önce odaları da en nihayetinde elden geçirdiler odalarda güzel oldu, tesisde güzel. Temizdir, yemekler çok güzeldir. Hizmet gayet iyidir, çalışanlar yıllardır burada calıştığından mekanı baya benimsemişlerdir (veya güzel rol yapıyorlar). Çok pahalıdır…






Sıkıntı ayrıntılarda gizlidir. Buranın müdavimleri vardır, müdavimleri tanıyan aşçılar, garsonlar, resepsiyon bu kişilere çok bir farklı davranırlar bunu gizli yapmazlar çok alenen yaparlar. Akşam yemeğinde yemeklerin başındaki aşçının, `Ooo Tahsin Bey, bu sene geç geldiniz, ama demin gördüm sizi, etin en güzel yerini ayırdım` ulen bana niye etin boktan tarafını veriyorsun, kim bu Tahsin? Bu Tahsinler manyak bahşiş bırakırlar, görgüsüz olduklarından bahşişi de gizli veya adabıyla değil herkesin gözüne sokarak yaparlar. Tabii bu Tahsinler mekanın bir hatası değil, hayatın her yerinde varlar. Bir de bizim halkımız nedense garsondan, aşçıdan pohpohlanmayı sever, mavi yakalıyla iki kelam eden beyaz yakalının kendini halk adamı zannetmesi müthiş bir parodidir aslında. Izlediğinizde eğlenirsiniz, audemars piguet saat takan abinin aslanımlı, koçumlu konuşmalarını, garsonun bahsis almak için şekilden şekle girmesini. Ama bu her köşede ve her daim olunca batmaya başlar (en azından bana oyle oldu)




Resepsiyonda bedavaya verilen limonata, sahildeki barda fahiş fiyatadır (Tam bir Alarko ucuzluğudur bu, orada calışanlar ne demek istediğimi anlayacaktır). Tam pansiyon olan mekanda (değişiklik olduysa söyleyin) akşam ve öğlen `house` wine ve bira haricindeki içkiler paralıdır, yani rakıya para odemek zorundasın. Şimdi günahlarını almayalım, bazen rakı günü falan yapıp, rakı serviside yapmışlardı.

Buraya giden kitle genelde Türktur, rus falan yokur. Goreceginiz tek yabancı ırk Filipinlilerdir. Onların hikayesi de tatile yanlarında cocuklarının Filipino bakıcılarını da getiren kodaman patronların eşlerinin çocuk bakamama sendromundan kaynaklıdır, beyaz yaka calışanlar seve seve cocuklarına bakarlar J Turkiye’de tatil yaparsam sadece Hillside’a giderim derler (ayrıntı Turkiye’de tatil yaparsamda saklı), tatile nereye gidelim dendiginde sadece hillside derler… Hillside’a gittim demenin bir şey oldugunu zanneden bir kitle icin burası vazgecilmezdir. Is hayatında tatile Hillside’a gidiyorum demek, bir klübe ait olmak gibi bir hissiyat, ben de sizdenim demenin bir yoludur. Bunların bir kısmı daha junior unvandalarken “long weekend” yapıp alacatıya kaçıp, kazık yiyen şapsallardır.





Acı ama gercek…

Mekan guzeldir ama bu paraya cok daha iyi hizmet alabileceginiz yerler var ulkede…

Sırada Yunanistan adaları ve Herşey dahil ultra lüks Belek var...

ps. İmla hataları ile ilgili maillar alıyorum, laptop'un klavyesi Eng-Arabic, TR'ye software ile gecebiliyorum dogal olarak ister istemez hatalar oluyor. Diger bir durum ise dilbilgisi, imla vs. pek umrumda degil, rahatlama ve bilgilendirme icin yaziyorum blogu. Ortaokul Turkce ogretmenleri baska blog takip edebilir :)

9 Nisan 2018 Pazartesi

Bordro Mahkumlarının Tatil Açmazları - 2 Butik Otel olmazsa olmazım


Beyaz Yakalının yaz tatil destinasyonlarını yazmaya devam ediyorum. Alın işte bunlar:

(1)    Alaçatı & Çeşme
(2)    Thasos & Halkidiki featuring Selanik
(3)    Herşey Dahil Ultra Lüks Ucuz yollusu vs gerçeği
(4)    Fethiye Hillside

Bir dönem Butik otelciler vardı, ellerinde Butik Oteller kitabı gezerlerdi (Booking.com öncesi), allahtan Sevan Nişanyan eşinin üstüne bok attı ve bu dönem kapandı. İşallah bir daha açılmaz bu dönem, halen çevrede ben butik otelden baska otelde kalmam diyen kazık yemeden rahatlamayan bir güruh var ama o kadar olacak. 

Bu butik otel olayı ve Alaçatı fenomeni Taş Otelle başladı. Alın linkte verelim:
http://tasotel.com/otelimiz

Otelin sahibi Zeynep Öziş senelerce birçok kişinin girmek için ruhunu verebileceği Henkel’de yöneticilik yapmış, Boğaziçi mezunu biri. 2000li yılların başında zaten daha önceden gönül verdiği turizm olayına bu ev ile başlıyor. O yıllarda Alaçatı'daki tek taş otelde kendisininki, elbette sonra boşlugu gören ve gelip Alaçatıyı taş otel çöplüğüne çevirenler turuyor ama Alaçatı ve eski taş Rum evlerini restore etme olayı Taş Otelle başlıyor. Yanlış anlaşılmasın Taş Otel süper bir yer. Sıkıntı fırsatçıların gelip Alaçatı'yı bugünkü yolda yürünmez hale getirmiş olması ve belediyenin veya artık kim verdiyse bu izinleri, bu şekle gelinmesine göz yumması. Neyse ***miş **tün davası olmaz. Geçti artık.

Alaçatı fenomeni biraz da Zeynep Hanımın İstanbul'lu arkadaşlarının (üst düzey yöneticilerin) otelde kalması, Taş binaların doğal cazibesi, bir beyaz yakalının kariyer sarmalından çıkmasının fısıltı gazetesi şeklinde büyümesi ile bu günlere geldi. Ben işe başladığımda, üst dönemler eski bir üstadın sabite geçip, direktörlüğe yükseldikten sonra bir gün lanet olsun (god damn it man dedi herhalde) diyerek herşeyi bıraktığını ve Fethiye’ye gidip balık restoranı açtığını ve çok mutlu olduğunu anlatırdı. Üstadın adı, hangi birimde lanet olsun dediği falan hep bir muamma tabii. Bu Urban legend öyle bir hal almıştı ki, birebir aynısını kurum değiştirdiğimde gittiğim kurumda da duymuştum. Neyse...

Şu sıralar çok olan her kahve içmeyi sevenin 3.nesil coffee shop açması gibi (muhasebe bilmediklerinden batırıyorlar o kısmı ayrı tabii) bir dönem herkes taş  otel açtı Alaçatıda.

Gitmeyin demiyorum rakı balık keyfi yapacaksanız ve tüm senenin yorgunluğunu atacaksanız gidilecek yer değildir Çeşme diyorum. Gürültü, patırtı, kaos, trafik, görgüsüzlük bunlara alışkın olanlar için veya 20li yaşlardaki zengin çocukları için güzel ortamdır. 2-3 gün için yaşınız 30 üstü ve çocukluysanız gitmeyin bin tane yer var ülkede gidilecek aq.

20-30 yaş arası plaza bekarı insanlar salak saçma para bıraktıkları alaçatı long weekendleri ile üst yönetimdeki kalantorlara bende sizdenim mesajı vermek içinde biraz buralara gidiyor ama tabii kimse bunu dile getirmiyor....

Bunun daha beteri Fethiye Hillside'a tatile gittimcilerdir... O da bir sonraki yazımız...

8 Nisan 2018 Pazar

Bordro Mahkumlarının Tatil Açmazları - 1 I Love Alaçatı...

Tatil zamanı gelip çattı. Kusuruma bakmayın, tatil donemi gelmesiyle, 4-5 yazımız, beyaz yaka tatil alışkanlıkları üzerine olacak. Şimdi plazalarda bol bol Çesme, Alaçatı vs. Bodrum muhabbeti dönecektir. Her zaman olduğu gibi; size bu muhabbetlerin ve tatillerin tiraji komik taraflarını anlatmaya çalışacağım.

Bonusların yatmasını fırsat bilen bazı Beyaz Türkler şimdiden Cuma gecesi çıkış Pazartesi sabah dönüş THY - Pegasus biletlerini almıştır. İlerleyen aylarda facebookta İzmirlilerin, salak İstanbullular Çeşme'ye geldi, çeşmenin içine ettiler paylaşımları, İstanbullularında sana mı soracağım yaprağım, para bende huzur bende cevaplarını görecegiz. Klasik olarak bir iki gazetede Çeşme – Alaçatı, taş ev, eski vs yeni yazıları yazılacak, hah işte bu benim duygularıma tercüman olmuş paylaşımları bunu takip edecek.

Bebeklikten 20li yaşların sonuna kadar her yez çeşmede geçirmiş biri olarak, İstanbulların çeşmenin içine ettiğini düşünenlerdenim, kazıklanmayı da sonuna kadar hak ediyorlar. Tabii kazıklayanlar izmirli değil onunda altını çizmek lazım, kazıklayanlarda "İstanbul"lu (veya sonradan istanbul’a göç eden istanbullulardan).

Ben eksik kalmayayim yazayım. Şifne / Ardıç tarafinda şimdilerde dev gibi olan Yusuf’un Yeri bir pansiyondu, önünde 10-15 masa vardı. Aile işletirdi. Yanında Ferdi Baba vardı, orası da izbe (şimdi salaş diyoruz, daha cool oluyor) bir yerdi. Adam gibi yemek yerdin. Mekan sahipleri seni tanırdı, 15 kez gitsen, 1 kez sokarlardı, onda da ses etmezdin bir müddet gitmezdin, bir daha gittiğinde hesap yine düzelmiş olurdu.

Dalyan tarafı hep pahalı hep ışıklıydı, polis çevirmesi falan olurdu, ama insanlar balığını yer Paparazzi’ye doğru giderdi. Cevat’in Yeri en eski ve en güzeliydi.

Alaçatı’da bi bok yoktu. Çamlık yoldan sola döndüğünde halı saha ve araba kursu vardı. Alaçatı girişinde  döndüğünde spotçular, Oyak Bank, dev bir kıraathane işte bu kadardı alaçatı. Alaçatı’nın ilerisinde Surf Paradise ve Sea Side vardi. Daha herkes sörfçü olmamıştı. Sea Side ise güzel ama denizi soğuk denilen bir mekandı. Alaçatıdaki kıraathanede Ağustosta Cine 5’te maç izleyip, çiğdem çitletirdiniz, olay buydu.

Insanlar Şantiye, Yıldızburnu, Boyalık, Merkeztur, Venus sitesi şeklinde bölünmüş, denize girmek büyük plaj 2. kapı mı 4. kapı mı demekti. Paparazzi, iyi hizmet, otoparka verilen paranın yemeğe çevirilebilmesi açısından gidilebilecek en iyi beach’ti. Fly Inn’ler, Barcelona’lar 96-99 yıllarında yeni yeni açılıyor, herseyi yozlaştıran İstanbullular tarafindan bilinmiyordu. Vale diye bir kavram yoktu. Arabanı götürür efendi gibi park ederdin, Bir amca gelirdi, elindeki kocana tükenmez kalemle birşeyler çiziktirip mantıklı bir para alırdı. Öyle mekanı arayip, yer ayırtmalar, sabahtan akşama gitmesen bile parası ödenen masalar, öğlen vakti vodka şişelerini açtıran 18lik piçler henüz yoktu.

Önce Televole başımıza bu sıkıntıyı açtı. Alpay aslen Göztepe’yi tutar ama Altay’da meşhur olmuştur ve Altay’dan BJK’ye gitmistir. Televole muhabirleri Akın ve o zaman daha tıfıl olan Acun, yaz tatillerini çeşmede yapan, o zamanın gözde futbolcusu Alpay’ı, Alpay’ın onlarla olan samimi ilişkisinden ve tüm takım arkadaşlarını çeşmeye çağırmasından dolayı sık sık Televole’ye çıkarırlardı. Böylelikle 90’lı yılların sonunda Çeşme sık sık televizyonun o dönem çok izlenen programına konu olur. Sık sık Bodrum mu Çesme mi muhabbetleri TV’ye meze olmaktadır artık. Oysa İzmirliler Çesme’nin mevsiminin ne kadar kısa olduğunu bilir. Bilmeyenler için yazalım, mayısta 2 hafta, haziranda 2 hafta, temmuzun tamamı ve eylülde 2 hafta, Topu topu bu kadar. Ağustosta sörfçü değilseniz gitmeyin. Bodrum ise Nisanda başlar, Ekim ortasına kadar sürer… Neyin karşılaştırmasıdır anlamam senelerdir…

Tabii televole toplumun bir kesimine hitap eder, Çesmenin adı artık daha çok duyulmuştur. Yoksa eskiden Çesme, İzmirli için; müzik festivali, Çesme antik tiyatrosunda bir iki konser, süt darı, kumru, Mustafa Denizli, Altın Yunus, Dost pide ve Site spordur…

Ama esas çeşme ve alaçatı’yı Beyaz Yaka fenomeni yapan ise Taş Oteldir. Bu da tatil yazısı serimizdeki ikinci yazımız olacak… Plaza hayatından vazgeçip efsane iş nasıl kurulur yazacağım...